Evde yalnız bırakılan her köpek bu durumu kolayca kabullenemiyor. Bazı köpekler tüm gün boyunca hiç durmadan havlıyor, bazıları ise etrafındaki eşyalara zarar vererek stresini dışa vuruyor. Evcil hayvan sahiplerinin bu durumu basitçe “ayrılık kaygısı” diyerek geçiştirmemesi gerekiyor. 17 Ocak 2020’de Frontiers In Veterinary Science dergisinde yayımlanan bir araştırmaya göre, bu tür davranışlar yalnızca sahibinden ayrılmaya duyulan üzüntüyle sınırlı değil. Köpeklerin evden uzaklaşma isteği, dış dünyadaki uyaranlara tepki göstermesi ya da basitçe sıkılması gibi farklı nedenlerden kaynaklanabiliyor.
Araştırmanın yazarları, “ayrılık kaygısı” sendromunun korku, öfke ya da bağlanılan kişinin kaybıyla bağlantılı panik duygularıyla ilişkili olabileceğini belirtiyor. Bu sadece bir davranış bozukluğu değil, klinik olarak değerlendirilmesi gereken bir durum olabilir. Ayrılıkla ilgili problemlerin köpeklerde oldukça yaygın olduğu ve genel popülasyonun %25 ila %50’sinde görüldüğü düşünülüyor. Üstelik belirtilerini fark etmek hiç de zor değil. Eve döndüğünüzde halınızın üzerindeki hoş olmayan sürprizler gözünüzden kaçmayacaktır! Ancak asıl zor olan, ayrılık kaygısını diğer benzer davranışlardan ayırt edebilmek ve doğru şekilde ele almaktır.
Bu alandaki tutarsız terminoloji ve net bir tanı testinin bulunmaması, ayrılık kaygısının araştırılmasını da son derece zor bir hale getiriyor. Şimdiye kadar yapılan çalışmaların sonuçları çoğu zaman karmaşık, tutarsız ve hatta birbiriyle çelişkili görünüyor.

Araştırmacılar, bazı çalışmaların kısırlaştırmanın bu sorunların nedeni olabileceğini öne sürüyor, diğerlerinin ise kısırlaştırılmamış köpeklerde ayrılık kaygısı riskinin daha yüksek olduğunu iddia ediyor. Ancak yapılan son araştırma, önceki çalışmaların yeterli deneysel verilere dayanmadığını ve bu nedenle ayrılık kaygısının kesin nedenlerini belirlemek için yetersiz kaldığını savunuyor.
Bu belirsizlikleri gidermek amacıyla, araştırmacılar 100’den fazla farklı ırktan 2.700’den fazla köpek hakkında çevrimiçi bir anket aracılığıyla veri topladı. Yapılan bu geniş çaplı çalışmada, köpeklerin yaşadığı ayrılık sorunlarını anlamaya yardımcı olacak 55 belirti incelendi. Anket; “dışarı çıkamama”, “sosyal panik”, “eliminasyon (kontrolsüz dışkılama)”, “yönlendirilen hayal kırıklığı”, “ani hayal kırıklığı” ve “gürültüye aşırı duyarlılık” gibi davranışları değerlendirmeye yönelik sorular içeriyordu.
Bu veriler ışığında araştırmacılar, köpekleri davranışsal özelliklerine göre hiyerarşik gruplara ayırarak ayrılık kaygısının dört temel biçimini belirledi. Her biri farklı psikolojik nedenlere dayanan bu ayrılık sorunları, ayrı ayrı test edilebilir ve sorunlara yönelik çözümler geliştirilebilir nitelikteydi.
A Kümesi, araştırmada en küçük grubu oluşturuyor ve temel olarak dışarı çıkamama, sosyal panik ve yönlendirilmiş hayal kırıklığı gibi davranışlarla tanımlanıyor.
Araştırmacılara göre, bu gruptaki köpekler ayrılığı son derece rahatsız edici buluyor. Sahiplerinin evden çıkmasını engelleyemeyince yoğun bir panik duygusu yaşıyor ve dışarıya ulaşmak için çabalıyorlar. Kapılar, pencereler ya da diğer fiziksel engeller nedeniyle dışarı çıkmaları mümkün olmadığında ise, bu hayal kırıklığını farklı şekillerde dışa vuruyorlar. Bazı köpekler sürekli havlarken, bazıları ise kapıları tırmalıyor ya da evdeki eşyalara zarar veriyor.
Bu köpekler, sahibinin yokluğunu sadece üzülerek değil, aynı zamanda büyük bir stres ve çaresizlik hissiyle deneyimliyor. Onlar için ayrılık, yalnızca bir bekleyiş değil, aynı zamanda katlanılması güç bir sorun haline geliyor.
B Kümesi, ayrılık kaygısının daha karmaşık bir yüzünü temsil ediyor. Bu gruptaki köpekler, yönlendirilmiş hayal kırıklıklarını ve sosyal panik belirtilerini sıkça gösterirken, nadiren de olsa sahiplerine yönelik bir öfke sergileyebiliyorlar.
Araştırmacılara göre, bu öfke doğrudan sahibine duyulan bir kızgınlık değil; köpeğin aşırı uyarılmış olmasından, dış dünyaya tepki verme arzusundan ve yaşadığı stresle başa çıkacak başka bir yol bulamamasından kaynaklanıyor. Engellenmiş hissettiklerinde, enerjilerini yanlış yönlendiriyor ve bazen agresif davranışlar gösterebiliyorlar. Ancak bu durumun altında yatan temel sebep, genellikle çaresizlik ve yoğun kaygıdır.
C Kümesi ise, araştırmaya katılan köpeklerin üçte birinden fazlasını içeren en geniş gruptur. Bu kümedeki köpekler, özellikle havlama ve sosyal panik belirtileriyle tanımlanıyor.
Dış dünyadan gelen uyaranlar onları harekete geçiriyor, ancak B Kümesinden farklı olarak, bu uyaranlara ulaşmak için bir çaba göstermiyorlar. Bunun yerine, yoğun bir endişe hali içine giriyor ve çekingen davranışlar sergiliyorlar. Bu gruptaki köpekler, kapının önünde bekleyerek, sürekli sahibini gözlemleyerek veya huzursuzca dolanarak ayrılığa tepki verirler. Onlar için sorun, dış dünyaya ulaşamamak değil, sahibinin yokluğu ile nasıl başa çıkacaklarını bilememektir.
D Kümesi, diğer gruplardan belirgin şekilde ayrışmayan ancak yine de ayrılık sorunları sergileyen köpekleri kapsayan bir genel kategori olarak tanımlanıyor. Araştırmacılar, bu gruptaki köpeklerin belirli bir davranış modeline tam olarak uymadığını, dolayısıyla şimdilik onları bir “can sıkıntısı” kümesi olarak düşünmenin en mantıklı yaklaşım olduğunu belirtiyor. Çünkü evet, köpekler de sıkılabilir!

Lincoln Üniversitesi’nden veteriner hekim Daniel Mills, bu noktada önemli bir uyarıda bulunuyor:
“Etrafa zarar veren, evin içine idrar yapan ya da dışkılayan, yalnız kaldığında sürekli havlayan veya uluyan bir köpeğin sorununu hemen ‘ayrılık kaygısı’ olarak nitelendirmek doğru olmaz. Bu belirtiler, teşhisin son noktası değil, aksine araştırılması gereken bir başlangıç noktasıdır. Yeni araştırmamız, sorunun merkezinde çeşitli hayal kırıklığı türlerinin yer aldığını ortaya koyuyor. Eğer köpekler için daha etkili çözümler geliştirmek istiyorsak, bu farklılıkları iyi anlamamız gerekiyor.”
Bu açıklama, köpeklerin ayrılık anında yaşadığı problemlerin yalnızca bir duygusal bağlılık meselesi olmadığını, aynı zamanda çevresel faktörler, bireysel karakter özellikleri ve zihinsel uyarılma eksikliği gibi unsurların da etkili olduğunu gösteriyor. Bazı köpekler, gerçekten sahibinden ayrılmaktan dolayı büyük bir stres yaşarken, bazıları için asıl sorun sadece can sıkıntısı olabiliyor. Dolayısıyla, her köpeğin yaşadığı sıkıntıyı aynı kategoriye koymak yerine, sorunun kaynağını doğru bir şekilde belirleyip ve ona uygun bir çözüm üretmemiz gerekiyor.
Bu çalışma, ayrılık kaygısı yaşayan köpekler için belirli bir çözümün ne kadar etkili olacağına odaklanmaktan ziyade, tedavi sürecinin daha sistematik ve bireyselleştirilmiş bir şekilde yönetilebileceğini ortaya koyuyor. Araştırmacılar, bu bulguların, köpekler için daha kesin ve etkili tedavi programlarının geliştirilmesine yardımcı olabileceğini umuyor.
Veteriner hekim Daniel Mills, konuyu şöyle açıklıyor:
“Şu anda ayrılık kaygısını tek bir durum gibi ele alma eğilimindeyiz. ‘Köpeğimin ayrılık kaygısı var.’ diyerek sorunu tek bir çerçeveye oturtuyoruz. Bu yüzden çoğu zaman çözüm olarak köpeği daha bağımsız hale getirmeye odaklanıyoruz. Ancak bu yaklaşım, sorunun temel nedenlerini tamamen göz ardı ediyor.”
Mills, ayrılık kaygısının aslında ‘köpeğimin karnı ağrıyor.’ demeye benzediğini vurguluyor. Nasıl ki karın ağrısının pek çok farklı nedeni olabiliyorsa, yanlış bir şey yemek, enfeksiyon, mide hassasiyeti vb. ayrılık kaygısının da tek bir sebebi yoktur. Bu yüzden değerlendirme ve tedavi süreci, standart bir yaklaşım yerine, her köpeğin bireysel ihtiyaçlarına göre şekillendirilmelidir.
“Eğer köpeğiniz çiğnememesi gereken bir şeyi çiğneyerek hastalandıysa, onu enfeksiyona karşı tedavi etmek yerine sindirim sistemine uygun bir bakım uygulamanız gerekir. Ayrılık kaygısı da benzer şekilde ele alınmalı; böylece evcil hayvan sahipleri kapıyı arkalarında sakince kapatabilir ve köpeklerinin içeride nasıl başa çıktığı konusunda endişelenmelerine gerek kalmaz.”